13 Nisan 2016 Çarşamba

Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskara

Essence Lashes Go Wild Hacim Veren MaskaraGratis Alışverişimden satın almıştım. Essence ürünlerinin yer aldığı bir makyaj çantasını yaklaşık 20 TL'ye satın almıştım ve bu maskarada içinde yer alıyordu makyaj çantasının :)
Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskara

Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskara

Öncelikle maskara bir makyajın bence olmazsa olmaz ürünlerinden Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskara görevini çok güzel yerine getiriyor. Bu maskara kirpiklere hem hacim veriyor hem de tel tel ayırıyor. Kesinlikle topaklanma yapmıyor ki ben bunu hiç sevmem. Fiyatına göre o kadar iyi çıktı ki bu maskara şaşırdım diyebilirim. Pul pul dökülme de yapmadı artı olarak.

Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskara

Ürünün ambalajı da çok ilginç bir krem tüpü gibi ama maskara :) Çok orijinal bir fikir. Maskaranın fırçası kıl fırça. Kirpiklere vaat ettiği hacmi sağlıyor bence.

Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskara
Ben şahsen bu maskarayı çok beğendim tekrar satın alabilirim.Siz ne düşünüyorsunuz?
Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskara


Siz Essence Lashes Go Wild Hacim Veren Maskarayı denediniz mi?



Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle
Paylaş:
Devamını Oku

12 Nisan 2016 Salı

Kadın ve Erkek Beyni Arasındaki Farklar Neler?

Kadın ve erkek beyni arasındaki farklar neler?

Erkek ve kadın beyinleri, temel fonksiyonlar açısından bir hayli benzer olsa da bilim dünyasındaki yaygın teoriler, erkek beyninin analiz ve keşfe yönelik “sistematik” bir yol izlediğini; karşısındakinin ruh halini erkeklerden çok daha kolay anlayabilen kadın beyninin ise “empatik” bir karakteri olduğunu gösteriyor.

Kadınlar ve erkekler olarak başımıza gelen hiçbir şeye, yaşadığımız hiçbir olaya aynı tepkiyi vermiyoruz. İlişkilere yaklaşımımız, başlama ve bitirme nedenlerimiz, para meselelerini algılayışımız, estetik beğenilerimiz, öfkelendiğimiz ya da sevdiğimiz şeyler, hatta kariyer hedeflerimiz neredeyse taban tabana zıt. Yine de aynı mekanlarda yaşıyor ve devamı için çabalıyoruz. Çünkü aşık oluyoruz, bağlanıyoruz, aileler kuruyoruz...

Ayrı gezegenlerden gelmiş iki farklı tür gibi davranan kadınlarla erkekleri bu hale getiren şey ise, yüzde 70 oranında hormonlar. Bir de bu hormonların beyinde aktif olduğu bölgeler... Uzmanlara göre; kadınlarda beynin sağ yarısı, erkeklerde ise sol yarısı aktif.

- Farklılıklar daha beşikte başlıyor. Psikologların yaptığı klinik araştırmalara göre, erkek bebekler ortalıkta gezinip oyalanırken, kız bebekler zamanlarının çoğunu çevrelerini gözlemleyerek geçiriyorlar.
- Erkeklerde beynin sağ ve sol yarımküreleri arasındaki bilgi akışını sağlayan kısım kadınlarınkine göre daha küçüktür. Bu da beynin duygusal tarafı (sol lob) ile mantıksal tarafı (sağ lob) arasındaki bilgi alışverişini kısıtlıyor. Bundan dolayı erkekler bir durum karşısında beyinlerinin yalnızca bir lobunu kullanmayı tercih ediyorlar.Ya sadece mantıklı ya da tamamen duygusal kararlar veriyorlar. Kadınlar ise karşılaştıkları durumlar karşısında beyinlerinin her iki tarafını da kullanabiliyorlar. Hem mantık hem de duygusal bakışla daha dengeli çözümler bulabiliyorlar.
- Kadın için önemli olan içini dökmek iken erkek için önemli olan sonuç bulmaktır. Erkek kadına hiçbir şey yapmasa bile dinleyerek destek verebilir. Bir kadında erkeğe çözüm önerisinde bulunmadan sadece onu kabullenerek yardımcı olabilir. Erkek kabul edildiğini, kadın da paylaşıldığını hissettiği zaman sevildiğini düşünür. 
- Kadınlar taleplerini doğrudan açıklamayı değil bir uzlaşma noktası bulunana kadar tartışmayı tercih ediyorlar. Amerikalı dilbilimci Deborah Tannen’nin araştırmalarına göre, erkekler bunu tamamen anlaşılmaz buluyor ve tahammül edemekleri böyle bir tartışmayı, tamamen tek taraflı bir çözüm bularak noktalıyorlar. Üstelik kendilerinden beklenenin bu olduğuna inanarak yapıyorlar bunu. Halbuki bu tavır kadınları çıldırtıyor. 
- Kadınlarda konuşma yeteneklerini yönlendiren merkez beynin sol tarafında bulunur.Erkeklerde ise bu merkezler beynin ön ve arka kısımlarında dağılmış konumda bulunurlar. Bu nedenle kadınların konuşma yetenekleri daha gelişmiştir. 
- Üzüntü anında erkeğin ve kadının beyni farklı çalışır. Erkek sessizleşir, kabuğuna çekilir, konuşmak yerine düşünmeyi tercih eder. Bir çözüm bulduğunda sessizliğini bozar. Kabuğa çekilme, gazete okuma, televizyon seyretme şeklinde olabilir. Bu arada kadın kendisinin dinlenilmediğini zanneder. 
- Bir kadının da erkeğe istemeden öğüt vermesi eleştiri şeklinde anlaşılır. Erkeğin kendisini sorunlu, arızalı, yetersiz hissetmesine meydan vermeden ona öğüt vermenin yolunu bulan kadın kendini aşmış demektir. Erkekler bu açıdan çocuk gibidirler. Kabullenip sonra yönlendirilirlerse düşünce yanılgısına düşmezler. 
- Kadınlar tatlı ve ekşiye karşı daha duyarlıdır.Erkekler ise tuzlu maddelere daha çok ihtiyaç duyarlar. 
- Bir kadın eşini sevdiğinde onun gelişmesine yardımcı olmayı, erkeğinin eksiklerini gidermeyi ve düzeltmeyi görev bilir ve bunun için çalışır. Bu doğal bir eğilimdir. Kadın bunu yaparken eşini koruduğunu düşünür. Erkek ise karısını kendisinin yönettiğini düşünmeye başlar. Yeterli olduğunu kanıtlama çabasındaki bir erkeğe kadın yardım önerdiğinde erkek yetersiz ve eksik olarak algılandığını zanneder. 
- Kadın üzüldüğünde sorunlardan söz ederek kendini rahatlatır. Erkek eşinin çok konuştuğunu söylemeye başladığında ise kadın ihmal edildiğini düşünmeye başlar.

Kaynak: www.nkariyer.com


Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle

Paylaş:
Devamını Oku

11 Nisan 2016 Pazartesi

Ayrılsak da Beraberiz

Man and Woman in Brown Leather Coat Standing on Brown Soil

Başlıktan mutevellit mevzu gayet net anlaşılıyor. Evli ama ayrı yaşanan hayatlardan bahsetmeyeceğiz. Aksine bu yazıda ayrı ama birlikte yaşayanları mercek altına alacağız. Yani boşansalar da hala yediği içtiği ayrı gitmeyenleri… ‘Bu insanların derdi nedir?’ demeyin. Aradaki evlilik bağı tüm sorunların kaynağı gösteriliyor. Bu bağı kesenlerse ilişkilerine yine yeni yeniden sımsıkı sarıldığını itiraf ediyor. Durumun ehemmiyetine gelince; bu tip vakalar günümüzde sandığınızdan da yaygın. Ne de olsa en küçük tartışmalarda; ‘Ayrılmak istiyorum’ diye çığlık çığlığa bağırmak kolay. Peki ya iş gerçekten boşanmaya geldiğinde? Aynı özgüvenle ayrılığı kabul etmek ne kadar kolay? Anlaşıldığı üzere oldukça zor… Oysaki, ‘Tam da anlaşmalı boşanmaları normal kabul eder olmuştuk, bu da nereden çıktı şimdi?’ dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, boşanmış iki insanın aynı yatağı paylaşmaya devam ediyor olma fikri her film senaryosuna konu olabilecek aşırılıkta. Ama sizce de esas merak konusu olan, bu seçimi yapmalarındaki nedenler değil mi? ‘Gözden uzak olan gönülden de ırak olur’ mevzusunu yanlış anlayanlar mı bu tercihi yapanlar yoksa alışkanlık ve bağımlılıklardan kopamama durumu mu onları bu noktaya getiren? Ya da hepimizin beynine kazınan ‘ayrılıp barışmalar ilişkiyi tüketir’ algısına meydan okurcasına yapılan bu tercihin arkasında ‘yan yana olursak nasıl olsa barışırız’ mantığı mı gizleniyor? Belki de ayrılık bu gibi durumlarda bir amaçtan öte araç olarak kullanılıyor.

Her şeyin çok hızlı tüketilip harcandığı günümüzde birinden vazgeçmenin zor olduğunu görmek gerçekten güzel diye de düşünebilirsiniz. Ancak bunun çok naif bir düşünce olacağını da kabul etmek gerek. Geçmişle her gece aynı yastığa baş koymak bir metafor olarak bile kulağa korkutucu geliyor. Tam da bu yüzden, ‘Bu ilişki bitti’ demeden önce durup iki değil iki yüz kere düşünmekte, üzerine bir gece değil 5-10 gece yatıp karar vermekte fayda var. Zira boşanma kararlarının son dönemde, o eskilerin yürekten yazılan evlilik yeminlerini yırtıp atarcasına kolay alındığı da bir gerçek. Üstelik boşanmalar toplum tarafından da daha kolay kabul gördüğü için sistem de daha hızlı işler hale geldi. Buna bağlı olarak evlilik kavramının yeniden şekillendiğini de inkar edemeyiz. Birçok ilişkinin ‘open relationship’ ilan edildiği şu günlerde boşansalar da aynı evi paylaşmanın gayet normal bir durum olduğuna inanan bir kitle de yok değil. Yoksa yeni aile modeli bu mu dersiniz? 

Şimdi dinleyeceğiniz hikaye kafanızda oluşan tüm sorulara bir yanıt oluşturabilir. Önce bu gerçek yaşam hikayesini birinci ağızdan dinleyin, durumun ciddiyetine sonra karar verirsiniz: “Hikayem babamın 1996 yılındaki vefatıyla başladı. Aynı iş yerinde çalışırken tanıştım onunla. Bir yıl içinde de evlendik. Bu kararı almadan önce ailemle tanışmaya gittiğimizde karşı çıktılar bize; ‘Daha çok erken’, ‘Bize yakışmaz, kültür farkı var’ dediler hep. Henüz 19 yaşındaydık ikimiz de. Hal böyle olunca biz de saklanmaya, başka şehre gidip evlenmeye karar verdik. Antalya’da bir arkadaşımda kaldık bir hafta ve gizlice nikah kıydık. O arada İstanbul’da aileler arasında bir sürü olaylar, tartışmalar olmuş. Bir süre sonra bize ulaşıp geri dönmemizi istediler, karşı çıkmayacaklarını söylediler. Gelir gelmez düğün yaptık. Babası bir süre benimle konuşmadı. Ta ki gerçekte nasıl bir adam olduğumu görene dek… Şimdi herkesten çok değer verir bana. Neyse, evlendikten sonra bir süre her şey yolunda gidiyor gibi gözüküyordu. Ancak ilk kırılmalar başlamıştı. Ben moda fotoğrafçısıyım ve mesleğim dolayısıyla devamlı kadınlarla çalışıyorum. Gün geçtikçe şiddeti biraz daha artan kıskançlık krizleri evde baş göstermeye başlamıştı. O arada bir kızımız doğmuş ve ben henüz 20 yaşında baba olmuştum. Yani sorumluluklar da iki katına çıkmıştı. Çocuk doğunca eşim işini bırakmak zorunda kaldı. Ve tabiri caizse bana sardı. Her gün iş saatleri boyunca telefonlar açıyor, 3-4 saat beni telefonda tutuyor, genellikle küfredip bağırıp çağırıp kavga ediyordu. Telefonda konuşurken arkadan bir kadın sesi gelsin kıyamet kopuyordu. O derece kıskançtı. Ben de çocuk olduğu için acil bir durum, bir terslik olabilir kaygısıyla açıyordum telefonlarını. Sonra bu hassasiyetimi bana karşı kullanmaya başladı. Tek isteği benim mutsuz olmamdı. Hiç arkadaşım olmasın, hep yalnız kalayım istedi, kendi ailemden bile uzaklaştırdı beni. 16 yıl, boşanana dek telefon tacizleri ve kıskançlık krizleriyle geçti. Ben de bütün bu yıllar boyunca ayrılığın planını yaptım. Kızım ilkokulu bitirene dek beklemek istedim. Ama o arada çok büyük eziyet çektim, ağır bir süreç geçirdim. Kendimi acındırmak için anlatmıyorum asla bunları. Belki de böyle olması gerekiyordu. Aşırı sabır var bende de, öyle yetiştim. Bu sayede dayanabildim. Bu dönemde eve çok geç gitmeye, daha çok iş almaya başladım. Evi otel gibi kullanıyordum. Hiç konuşmamaya başladım. ‘Ne kadar az görürsem o kadar iyi’ dedim kendime ki bence uzun evliliğin sırrı da bu. Bugün ise evliliğe hiç inancım yok, tamamen toplum dayatmasından ibaret bir durum. Aşk kanuni hale gelince, kaybetme korkusu bir imza karşılığında teslim edilince her şey değişmeye başlıyor. Hep derler ya ‘büyü bozuluyor’ diye, çok doğruymuş. Evlilikte sen ne kadar verirsen o kadar eksiliyorsun. Halbuki ben hep saygılı olmaya çalıştım, o üzülmesin istedim. Bireysel boşluklara, herkesin özgür bir alanının olması gerektiğine inandım. ‘Peki, her şeye niye katlandın?’ derseniz, kızım için yaptım. En son beni evden kovmaya bile başlamıştı. Bütün bunların nedeni olarak da onu aldattığımı gösteriyordu. Çalıştığım bütün kadınlara takmış durumdaydı ve mutlaka biriyle ilişkim olduğunu iddia ediyordu. Ben de artık boşanma davası açmaya karar verdim ve yaptım. O da anlaşmalı boşanmayı kabul etti. Sonra dava günü geldi çattı. Salona girmeden hemen önce kapıda bana dönüp; ‘Ben boşanmıyorum’ dedi ve arkasını dönüp gitti. Ben de inadına içeri girdim ve iki yıl boyunca devam eden bütün duruşmalarda da kendimi avukat dahi tutmadan savundum. Ama o hiçbir duruşmaya gelmedi ve nihayetinde hakim karşı tarafın savunması olmadığından bizi boşama kararı aldı. İlk kez o gece rahat uyudum. Kendime bir ev tuttum. Başka ilişkilerim oldu ama hiçbiri ciddi değildi. Çünkü sonunda gördüm ki bütün kadınlarda bir sorun çıkıyor. Bir tanesi sadece telefonunu açmadım diye başka bir adamla birlikte olmuştu. Bir diğeri inanılmaz seksiydi ama iki kelime dahi konuşamıyorduk. O arada izlediğim ‘Mr. Nobody’ filmi beni çok etkilemişti. Bir sicim teorisinden bahsediliyordu; ne yaparsan yap sonuç aynı yere gidiyordu, sadece aynı şeyleri farklı yollardan yaşıyordun. Bir insanın kendine göre birini bulması mucize. Belki de doğanın kanunu bu. Mükemmel aşk olmamalı, artılar ve eksiler birlikte olabilmeyi başarmalı. İki yıl böyle yaşadım. Ara ara hep düşündüm, başka bir seçim yapsaydım hayatım nasıl olurdu diye. Bu kadar deli bir kadınla evlenmiştim ama bunca yıl beni ona bağlayan şeylerden birini daha bu sürede fark etmiştim; ahlaklı oluşu. Ayrı olduğumuz dönemde de öncesinde de birini hayatına sokmayı bırakın, kimseye yan gözle bile bakmamıştı. Yine de içimde ne aşk, ne sevgi, ne şehvet ne de özlem kalmıştı. Her şeyi tüketmişti. Sadece çocuğumun annesi olduğu için saygı duyuyordum. Ayrı olduğumuz süre boyunca beni sadece çocuğumla ilgili bir şeyler istemek için aradı, genelde de onun ne kadar kötü durumda olduğunu anlatıyordu. Bir kez olsun, ‘Özledim’, ‘Eve geri dön’, ‘Seni seviyorum’ demedi. Hayattan bir türlü tatmin olamadı. Hep mutsuzdu. O dönem kızım bu durumdan çok kötü etkilenmeye başladı. Evden kaçmaya çalışıyordu. Pedagoga götürmeye başladık. Bunun üzerine hayatımda bir dönüm noktası olacak kararı aldım ve bazı günler gidip ailemin yanında kalmaya başladım. Sonunda ayrı tuttuğum evi tamamen kapattım. Eşyalarımı sattım. Yanına geri döndüm. Yani boşanmıştık ama beraber yaşamaya başlamıştık. Kızıma da bu durumu tüm şeffaflığıyla açıkladık. Ancak bu kararla birlikte sanki karşımda bambaşka bir kadın vardı. Sakin, anlayışlı, pozitif ve alttan almasını bilen bir kadın. Belki büyümüştü, belki ayrılık gözünü korkutmuştu ama şu bir gerçek ki aradaki evlilik bağının kalkmasıyla kaybetme korkusu geri gelmişti. Her şeyin başı olan o korku… 

Korku olmayınca aşk bile mümkün olmuyordu, çok iyi anlamıştım. Boşanmak bize iyi gelmişti. Çünkü esasında ikimiz de evliliğin ciddiyetini hiçbir zaman kavrayamamıştık. Erken evlenenlerin en büyük sorunu bu aslında. Evliliğin ne olduğunu bilmeden henüz çocukken bu işe kalkışmak doğru değil! O yüzden benden duyacağınız tek tavsiye şu olabilir; evlenmeden önce mutlaka beraber yaşayın. Bunu yapmadan evlenirseniz göreceksiniz ki o evlenene dek geçen pırıltılı dönemde çok iyi tanıdığınızı zannettiğiniz adam ya da kadın evin kapılarını kapatınca bambaşka birine dönüşüyor. Ve sadece çocuk yapmaya karar verirseniz evlenin. O da illa evlenmeniz gerekiyorsa. Hikayeme geri dönersek; sevmediğim biriyle aynı evde tekrar yaşamaya başlamıştım ve bu dünyanın en zor durumuydu evet ama benim de ilişkimiz adına motivasyonum geri gelmeye başlamıştı, hissediyordum. En önemlisi ise o tekrar hamileydi. İkimiz de yeni bir bebeğimiz daha olsun çok istemiştik. Sanki o bebekle her şeye yeniden başlayacaktık. O yüzden şimdilik boşanmış ama birlikte yaşamaya devam eden bir çift olarak kalacağız. Her ne kadar çevremiz bu durumu yabancılasa da… Her ne kadar kızım her gün tekrar evlenmemizi istese de… Yapmayacağız. Çünkü benim deneyimime göre evlilik mutsuzluğu, ayrılık ise mutluluğu getiriyor.”


Kaynak:http://www.elele.com.tr/



Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle
Paylaş:
Devamını Oku

Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi

Merhaba Herkese; Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi bugün bloğuma konuk oluyor. Dokusu yumuşacık bir krem Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi. Özellikle el ve ayaklarımda yumuşatıcı özelliğini severek kullandığım bir krem. Birçok krem denedim bu krem gerçekten nemlendirme özelliği çok iyi olan bir krem.Sanırım bunun sebebi kremin içerisinde yer alan zeytinyağı.
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi 

Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi 

Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi Paraben içermiyor ve ecocert sertifikalı aktif madde içeriyor.200 ml'lik ambalajı da gerçekten oldukça büyük ve bereketli. Tüm ailenin nemlendirme ihtiyacını karşılayacak kadar büyük bir ambalaja sahip.

Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi 

Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi 
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi, doğal içeriğe sahip bir krem olarak evlerimizde rahatlıkla kullanabileceğimiz bir krem. Ayrıca yerli sermaye ile üretilmiş olması da cabası.İnce bir yapıya sahip olan Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi yüz hariç tüm vücudunuz için ideal bir nemlendirici krem.Ben oldukça memnun kaldım ve tavsiye ederim.Siz ne düşünüyorsunuz?
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi
Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremi 


Siz Eyüp Sabri Tuncer Doğal Zeytinyağlı El ve Vücut Kremini denediniz mi?


Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle



Paylaş:
Devamını Oku

7 Nisan 2016 Perşembe

Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi

Bugün bloğumun ikinci konuğu Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi. Bu sprey özellikle sıcak havalara girerken büyük bir kurtarıcı. Terleyen ayaklarınıza narenciye ve nane aromalı kokusuyla güzel bir koku verdiği gibi ayaklarınızı ferahlatıyor da.Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi ayrıca serinletici özelliğe de sahip. Bu kadar özelliği bir arada bulunduran gayet başarılı bir ayak spreyi.
Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi
Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi

Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi
Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi
Avon'dan satın alabileceğiniz Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi yaz kış kullanabileceğiniz ve tavsiye edebileceğim bir ürün. Siz ne düşünüyorsunuz?
Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi
Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyi


Siz Avon Foot Works Serinletici Ayak Spreyini denediniz mi?




Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle




Paylaş:
Devamını Oku

Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu

Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu bugün bloğumun konuğu :) Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu özellikle havaların ısınmasıyla birlikte etek ve elbise giyerken bacak dekoltesine çok güzel yakışıyor. Bu losyonu ben özellikle bacaklarıma uyguluyorum ve sonuçtan oldukça memnunum bacaklarım hem bakımlı gözüküyor hem de çok daha çekici oluyor.
Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu
Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu

Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu
Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu

Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu'nu Gratis mağazalarından satın alabilirsiniz.Ben indirimde sanırım 16-17 TL civarında bir fiyata satın almıştım.

Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu
Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu
Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu'nun rengi altın renginde ve oldukça ışıltılı bir yapıya sahip. Bu ürün bence mutlaka her bayanın elinin altında olması gereken bir ürün. Özellikle bahar ve yaz aylarında :)Siz ne düşünüyorsunuz?
Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu
Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonu



Siz Dirty Works Işıltılı Vücut Losyonunu denediniz mi?




Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle






Paylaş:
Devamını Oku

5 Nisan 2016 Salı

Erken kalkan depresyona yakalanmıyor!


Sabahları erken kalkanlarda depresyonun daha az görüldüğünü biliyor muydunuz?

Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Reşit Canbeyli, insan sağlığında biyolojik saatin düzenli olmasının önemli bir yer tuttuğunu belirterek, "Işık, biyolojik saati kurmada en önemli faktördür. Sabah erken saatte uyanan insanlarda depresyon daha az görülüyor" dedi.

Canik Başarı Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Kulübü'nün organize ettiği Bilim Buluşmaları programına katılan Prof. Dr. Reşit Canbeyli, "Biyolojik Saat ve Duygu Durumu" başlığı altındaki konuşması ile insanın hayatındaki biyolojik saatin önemine dikkat çekti. Dikkat çekici bilgiler veren Prof. Dr. Reşit Canbeyli, uyguladıkları hayvan deneylerinden örnekler sunarak canlılardaki hayat ritmini düzenleyen biyolojik saatin işleyişine ve biyolojik saatte meydana gelen değişikliklerin psikolojik ve fizyolojik etkilerine değindi.
Saatlerin bir saat ileri ya da geri alınmasının bile insanın hayat ritmini bozduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Canbeyli, Amerika'da yapılan araştırmalarda saatler değiştirildikten sonraki hafta suç işleme oranında ciddi bir artış gözlendiğini belirtti. İnsan sağlığı açısından biyolojik saatin düzenli olması gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Reşit Canbeyli, "Hastane ve fabrika çalışanlarının vardiya değişiklikleri sonucu biyolojik saatinin bozulması dolaşım sistemi, sindirim sistemi, sinir sistemine zarar veriyor. Biyolojik saatle oynamak doğru değildir, çünkü hastalıkları tetikliyor" dedi.
18. yüzyıldan sonra biyolojik saat üzerinde çeşitli araştırmaların yapıldığını belirten Prof. Dr. Reşit Canbeyli, Japonya'da yapılan bir araştırmada biyolojik ritmini koruyabilen insanların daha sağlıklı ve uzun yaşadığının tespit edildiğini söyledi. Kısa zamanda uçakla uzun mesafeler kat eden insanlarda farklı zaman dilimlerine ulaşılmasına bağlı olarak görülebilen biyolojik ritmin bozulması durumunun, özellikle beyinde ciddi sorunlar oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Canbeyli, 'Jet lag' olarak tanımlanan bu olayı sıkça yaşayan pilotların ve kabin görevlilerinin sağlık açısından risk altında olduğunu ifade etti.
YAPILAN MESLEK BİYOLOJİK SAATE UYGUN OLMALI
Sabah ve akşam deneylerinin sonuçlarında ciddi fark olduğunu, bu yüzden davranış deneylerini belli bir saatten sonra yapmadıklarını söyleyen Prof. Dr. Canbeyli, yapılan mesleğin insanın biyolojik saatine uygun olması gerektiği hususuna değindi. Canbeyli, "Uykusuzluk ve yorgunluktan dolayı biyolojik saatleri bozulan güvenlik güçlerinin toplumsal olaylara daha sert müdahalelerde bulunabiliyor. Ameliyat yapan cerrahlar ve ameliyat olan hastaların da o anki biyolojik saatlerinin düzenli olması gerekiyor" diye konuştu. 
Lisans ve doktorasını Columbia Üniversitesi'nde tamamlamış olan Prof. Dr. Reşit Canbeyli, yaptıkları bilimsel araştırmaları öncelikle fareler üzerinde denediklerini belirterek ışığın tedavi edici bir özelliğe sahip olduğunu ifade etti. Işığa uzun süreyle maruz bıraktıkları farelerde biyolojik aktivitenin arttığı ve depresyon görülmediğini söyleyen Canbeyli, "Işık, biyolojik saati kurmada en önemli faktördür. Sabah erken saatte uyanan insanlarda depresyon daha az görülüyor" şeklinde konuştu.


Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle

Paylaş:
Devamını Oku

İyi Yaşam İçin 75 Öneri

Blue Shorts
1. Vücut ağırlığınızı günün aynı saatinde ve hep aynı tartı ile ölçün. Bu sırada kıyafetlerinizin de aynı olmasına dikkat edin veya çıplak tartılmayı deneyin. Gün içinde ağırlığınızda farklılıklar olabilir. Bunun için moralinizi bozmayın. Her gün yerine, haftada bir, en fazla iki gün tartılmayı alışkanlık edinin.
2. Her gün kendiniz için neler yaptığınıza dikkatlice bakın ve yeni haftanın hedeflerini oluştururken gerçekçi olun. Ara öğünleri tam almak, tüketilen suyu artırmak, salatada sosu kontrol etmek gibi, kendinize küçük hedefler belirleyebilirsiniz.
3. İnsan kendisi için yararsız, hatta sakıncalı besinleri de zaman zaman yiyebilir. Ancak önemli olan, bu beslenme şeklini alışkanlık haline getirmemektir.
4. Eliniz sürekli yemeğe gidiyorsa, parmaklarınız için farklı bir aktivite bulmaya çalışın; örgü örmek, resim yapmak, internette dolaşmak veya hissettiklerinizi yazmak gibi.
5. Günlük yaşam aktivitelerinizi gözden geçirin. Daha hareketli bir yaşam için seçenekler oluşturun. Küçük değişiklikler sağlığınızda büyük farklar yaratabilir. Merdiven kullanmak, kısa mesafeleri yürümek veya her gün kaç adım attığınızı kaydeden bir cihaz kullanmak gibi..
6. Yemek yerken herhangi bir şeyle meşgul olmayın, televizyon izlemeyin, kitap okumayın. Yemeklerinizi sakin bir ortamda, yavaş yavaş ve iyice çiğneyerek tüketin.
7. Şişmanlığın oluşumunu önlemek, şişmanlık oluştuktan sonra zayıflamaya çalışmaktan daha kolaydır. Bu nedenle, küçük yaştan itibaren enerji dengesine uygun bir beslenme alışkanlığı benimsenmelidir. Bunun için yediklerinizi kaydetmek iyi bir yoldur.
8. Hayalinize ulaşamamanın verdiği boşluk hissini yemekle doldurmaya çalışanlardan biri olmayın. Hedeflerinizi tekrar gözden geçirin. Sonucunda mutlu olacağınız şeyleri yapmaya çalışın.
9. Beslenme hedeflerinizin tamamını gerçekleştiremediğiniz zamanlarda çok üzülmeyin. Çünkü bu bir kamp değil. Bu, sizin en önemli varlığınız olan vücudunuza yaptığınız bir yatırım ve ömür boyu devam edecek. Sabırlı olun ve hedeflerinizi yeniden gözden geçirin. Bodybank piyasasında kazanan siz olun...
10. Uzun araba yolculuklarında ve uçak seyahatlerinizde, saat başı su içmek ve biraz yürümek, gaz ve kabızlık şikayetlerine engel olur. Uçakta alkol yerine su ve maden suyu içmek, dehidratasyonu yani vücudun susuz kalmasını önler.
11. Arkadaşlarınızla buluşmaya ya da davetlere çok aç gitmemeye özen gösterin. Kalabalık ortamlarda açlığınızı kontrol edemeyebilirisiniz. Çok alkol almak istemiyorsanız, beyaz şarap ve sodayı karıştırmayı deneyin.
12. Domates soslu makarna, krema sos içerenden daha az kalorilidir. Soslara dikkat edin... Aynı şekilde, salata büfesinden alacağınız mayonez soslu bir seçim bir hamburgerden çok daha fazla yağ ve kaloriye sahiptir.
13. Gittiğiniz restoranda garsona soru sormaktan çekinmeyin. Beyaz ekmek yerine tam buğday/çavdar seçeneğini mutlaka sorun ve isteyin. Bilmediğiniz sosların içeriğini öğrenmeye çalışın.
14. Kilo verme programlarında duraksama dönemi olması çok normaldir ve bu durum herkesin başına gelir. Böyle dönemlerde sakın umutsuzluğa kapılmayın. İlk haftalarda hızlı bir su kaybı olabilir. Sonrasında yağ yakacağınız için yavaş kilo vermek sizi korkutmasın, devam edin...
15. Yemeğe başlamadan servis edilen ekmek ve zeytinyağı sosları, yemeyi planladığınız salatadan daha fazla kalori almanıza sebep olabilir. Dikkat edin...
16. İştahınızı kontrol etmek için yavaş yemeye çalışın. Her lokmadan sonra çatal-bıçağı bırakın. Yemeğinizi seyredip, mutlu bir ifadeyle tekrar ikinci lokmayı alın. Yemekle savaşmak yerine, onu gerçekten bir kutlama haline getirin ve küçük lokmalar halinde tüketin.
17. Yeterli ve dengeli beslenmek için öğün atlamayın. Öğün atlamayı alışkanlık haline getirmeyin. Çünkü atlanan her öğünden sonra, diğer öğündeki besin tüketimi daha fazla olmaktadır. Beslenmenizi bu konuda yeniden gözden geçirin.
18. Şişman çocuk, “sağlıklı çocuk” demek değildir. Şişman yetişkinlerin yüzde 30’unun bebeklik ve çocuklukta da şişman olduğu bilinmektedir. Çocukları zorla ve bol kalorili besinlerle beslemek, vücutlarında yağ hücrelerinin büyümesine ve sayılarının artışına neden olur.
19. Fiziksel açlık ile duygusal açlığı ayırt etmeye çalışın. Sakın cesaretinizi kaybetmeyin. Hiçbirimiz mükemmel değiliz ve her zaman aynı disiplinde olamayabiliriz. Hep pozitif düşünün...
20. “Düşmanını kendine yakın tut” atasözünü hatırlayın. Çünkü siz topu suda ne kadar derine iterseniz, bıraktığınızda sıçraması o kadar yüksek olur. O yüzden sevdiğiniz besinlerden küçük porsiyonlarda olsa da yiyin, kendinizi keyif aldığınız yiyeceklerden tamamen mahrum etmeyin.
21. Her başarısız diyet uygulaması, vücutta zayıflamaya karşı direnç oluşturur ve bir sonraki diyet girişiminin başarısını azaltır. Bu sebeple, kilo almamaya özen gösterin ve fazla yediğiniz günlerin hemen ardından dengelemeye çalışın.
22. Kendinizi ödüllendirin. Daha önceden belirlediğiniz kiloya veya ölçüye geldiğinizde, en sevdiğiniz yemekten normal bir porsiyon ölçüsünde yiyin ve bu durumun keyfini çıkarın.
23. Diyet kişiye özeldir. Bu nedenle, herkes için ortak bir diyet öneren “sihirli diyet”lerin sizi başarıya götüreceğine inanmayın.
24. Eğer sürekli atıştıran bir yapınız varsa, bu zamanları özellikle not edin. Eğer atıştırma saatleriniz paralel zamanlarda ise, bu durumun sebepleri üzerine yoğunlaşın. Yemeği sonlandırıp, “Neden bunu yaptım?” diye düşünün. Tekrar atıştırma ihtiyacı hissettiğinizde, bu durumu sorgulayın.
25. Porsiyon ve pişirme ölçülerinize dikkat edin. Yalnız yaşayan biriyseniz, iki parça ızgara bonfile pişirmeyin. Çünkü ikinci parçayı yeme ihtimaliniz çok yüksek olacaktır. Yemek ısıtırken de bir porsiyonluk ısıtın. Tüm yemeği ısıtmayın. Böylece fazla porsiyon yemek yemenize engel olabilirsiniz.
26. Şişmanlığın çözümünde hiçbir besin tek başına mucizevi bir özelliğe sahip değildir ve hiçbir besin de tek başına suçlu değildir. Hedefiniz hep ölçülü beslenmek olsun.
27. İyi Yaşam Günlüğü yazmaya başladıysanız ilk günlere göre beslenmenizde ve davranışlarınızda nelerin değiştiğini tekrar gözden geçirin, hedeflerinizi yeniden belirleyin. Davranışlarınızı tamamen değiştirip, yeni düzeninize uyum sağlamanız için 3 ay yeterlidir. Ancak, daha ilk aydan, hatta ilk günlerden yaptığınız yatırımın farkına varmanız bile önemli bir gelişmedir, unutmayın.
28. Ailece spor yapmayı gelenek haline getirmeye çalışın. Çocuklar bütün davranışlarında anne, baba ve kardeşlerini örnek alır ve onlar gibi davranmaya çalışır. Onlara da örnek olun.
29. Sigara içmek iyi kolesterolü azaltır. Oysa egzersiz yapmak iyi kolesterol seviyenizi yükseltmede ve kalbinizi korumada çok önemlidir.
30. İş yerinde egzersiz yapmak için fitness salonu veya masa tenisi salonunu kullanabilirsiniz.
31. 30 yaşından itibaren metabolizmanız her yıl yavaşlar. Bu sebeple, her yaşın güzelliğini çıkarın. Eğer zamana karşı kendinizi korumak istiyorsanız, sadece yediklerinizi azaltmak bir çözüm olamaz. Çünkü bu, sürekli daha az yemek zorunda kalmak demektir. Çözüm için hareketinizi artırın.
32. Vücudumuzun yağ deposunun ismi “adipoz doku”dur. Fazla yenilen her şey vücutta yağa dönüşür. Sadece diyetteki yağı azaltarak, vücut yağınızı azaltamazsınız. Her besin grubundan ölçülü tüketin ve egzersiz ile kas dokusunu koruyarak yağı azaltmaya çalışın. Her zaman dediğim gibi yağ yemeden yağ yakamazsınız.
33. Yüksek proteinli, dengesiz diyetler yapmayın. Proteinden zengin diyetler, kalsiyumun idrarla atılımını artırır. Bu etki, yüksek fosfat içeriği nedeni ile hayvansal proteinlerde daha fazladır.
34. Zeytinyağının kalp dostu olduğu birçok araştırmada kanıtlanmıştır. Ancak tüm yağlar gibi, 1 gramı 9 kalori içerir ve fazla tüketimi şişmanlığa sebep olur.
35. Süt, yoğurt ve peynirin az yağlı olanlarını tüketin. Böylece vücudunuza daha az kalori ve yağ almış olursunuz.
36. Sarımsak kan basıncını düşürür. Araştırmalara göre, günde alınan 1 diş sarımsak kolesterol düzeyinin düşmesinde de olumlu etkiye sahiptir. Soslarınızda ve yemeklerinize sarımsağa yer verin.
37. İşlenmiş et ürünlerini aşırı tüketmenin kanser ile ilişkili olabileceğini unutmayın.
38. Mide yakınmalarınız veya reflü şikayetiniz varsa, yemekleri az az, sık sık olacak şekilde tüketin. Yavaş yiyin, iyi çiğneyin. Yiyecek ve içeceklerinizin çok sıcak veya çok soğuk olmamasına dikkat edin. Karın bölgenizde basıncı artıran sıkı kemer veya çamaşır kullanmayın.
39. Tam buğday unundan yapılmış ekmek ve soyanın, kalp hastalıklarında azalma sağladığı araştırmaların ortak sonucudur. Küçük seçimleriniz sizi çok farklı sonuçlara taşıyabilir.
40. Taze sebzeleri, yağda kızartmayın. Çünkü çok yağ çekerler ve kalorileri artar. Kızartma yağını tekrar kullanmak ise, kanserojen maddeler oluşturabilir.
41. Selenyum antioksidan olarak E vitamini ile birlikte, çeşitli kanser türleri ve kalp hastalığı risklerini azaltmaya yardım eder. Doğal kaynakları; deniz ürünleri, buğday tohumu, kepek, ton balığı, soğan, domates, brokoli ve sarımsaktır.
42. Günde 4-6 fincan yeşil çayın, mide, özafagus, kolon, meme ve sindirim sistemi kanseri riskinde azalma sağladığı bildiriliyor. Seçimlerinizde yeşil çaya da yer verin.
43. Günde 5-7 porsiyon sebze ve meyve tüketimi kolon, meme, prostat gibi kanser türlerinde azalmaya neden olur ve kalp- damar hastalıklarının riskini azaltır. Her gün meyve ve sebze yemeye özen gösterin ve bunu yeme günlüğü tutarak takip edin.
44. Yüksek proteinli şok zayıflama diyetlerinin sağlığınızı olumsuz etkileyeceğini unutmayın. Haftada 500 gram ile 1 kg arası kilo kaybı, beslenme ve tıp bilimi tarafından önerilen uygun miktardır. Tüm besin gruplarından yiyerek, bu hızda ilerliyorsanız, iyi yoldasınız demektir.
45. Kuru baklagilleri yıkamadan pişirmekle zirai ilaç kalıntıları vücuda alınır. Bu sebeple, kuru baklagilleri pişirmeden bir gece önce ıslayın ve iyice yıkayın. Böylece hem pişme süreleri kısalır hem de vitamin kaybı azalmış olur.
46. Vücudunuzdaki D vitamini düzeyini kontrol ettirin. Çalışmalar D vitamininin bağışıklık sistemini güçlendirdiğini ve kansere karşı koruyucu olabileceğini söylüyor.
47. Et, balık, tavuk ızgara yaparken, bunları ateşe yakın pişirmemeye çalışın. Ateşe çok yakın pişirmekle, bu besinler üzerinde kanser yapıcı maddeler oluşabilir.
48. Yemeklerinizi renklendirin. Taze ve renkli çiğ sebzelerle karışık salatalar yapın. Soya filizi, ıspanak, roka, domates, kırmızıbiber ve semizotu çiğ olarak yenildiğinde vitamin ve mineral açısından daha değerlidir. Bu besinler düşük kalorili olmaları sebebiyle de bolca yenilebilir.
49. Canınız çok tatlı istediğinde, tarçınlı, zencefilli, limonlu ılık bir bardak su içmeyi deneyin. İçine taze nane veya fesleğen de ilave edebilirsiniz. Bitki çayları ve 1-2 kuru kayısı da bu isteğinizi kontrol etmeye yardımcı olabilir.
50. Her besin öğesinin sindirimi için geçen süre farklıdır. Karbonhidratlı besinler için bu süre en az, protein içerikli besinler için en fazladır. Bu sebeple, karışık bir diyet tüketilmesi tokluk hissi açısından önemlidir. Öğlen sadece bir salata yerseniz, akşam üzeri tatlı isteğinize yenik düşebilirsiniz.
51. Sıkıldığınızda ya da kendinizi huzursuz hissettiğinizde, mutfağa girmeyin. Kendinize yemek dışında bir uğraşı bulun.
52. Yemeğin yarattığı iyi duygular genellikle kısa sürelidir ve sonuçta kilo aldırdığı için üzüntü, mutsuzluk, stres, kaygı gibi çok daha negatif duygulara sebep olur. Kendiniz baş edemiyorsanız, mutlaka profesyonel yardım almayı deneyin.
53. Dengeli beslenebilmek için her öğünde 5 temel besin grubundaki yiyecekleri bir arada tüketin. Bu şekilde beslenme, besin öğeleri arasında dengeyi sağlar. Yeterli beslenebilmek için sadece kalori saymanıza gerek yok. Temel besin gruplarından hangi miktarda yemeniz gerektiğini bilmeniz yeterlidir.
54. Haftada 2 veya 3 kez baklagillerden seçilmiş besinler ve kabuklu tahıllar tüketmeye dikkat edin.
55. Aşırı miktarda kahve tüketmeyin. Fazla miktarda kahve tüketimi, idrar ve bağırsaktan kalsiyum atılımını etkilemektedir. Günde 2-3 fincan kahveden fazlasını içmemeye çalışın ve içtiğiniz sıvıları günlük kayıtlarınızdan kontrol edin.
56. Yoğurdun yeşil suyu çok faydalıdır. Kesinlikle dökmeyin. Bu suyu yoğurda veya yemeklerinize karıştırın.
57. Kendi kendinizi kontrol ederken ve doğru besini ararken, mutlaka etiketleri okuyun. Besinlerin kalori, yağ ve tuz değerlerini, son kullanma tarihlerini inceleyin.
58. Çorbalarda kıvam için beyaz un kullanmak yerine mercimek ya da bulgur deneyin. Un kullandığınız tariflerde unu kavurmamaya özen gösterin.
59. Dengeli beslenme ve iyi yaşamı hayatınızın bir parçası haline getirin ve etrafınıza da bunu anlatın. Arkadaşınıza giderken pasta almak yerine, taze meyve sepeti veya zeytinyağı ürünlerinden bir sepet hazırlayabilirsiniz.
60. Her gün bir kadehten fazla alınan alkol, B1, B6 vitaminleri ve folik asidi olumsuz etkilemektedir. Tükettiğiniz alkol miktarına dikkat edin.
61. Günlük sıvı gereksinimi vücuda alınan her bir kalorinin metabolize olması için 1 ml’dir. Yani, 2000 kalori günlük gereksinim için tüketmeniz gereken su miktarını 2000 ml = 2 litre gibi düşünebilirsiniz. Ancak sıcak hava, nem, egzersiz süresi ve yoğunluğu bu ihtiyacı artırabilir.
62. Susama hissi geliştiğinde, vücutta yüzde 1’lik su kaybı oluşmuştur. Vücut suyunun yüzde 10 kaybı, hayati risk taşır. Vücut suyundan yüzde 20 kayıp ise, ölümle sonuçlanır. Her gün içtiğiniz su miktarını ölçün.
63. Aşırı sıvı kaybedilen sporlarda, soğuk su içilmesi önemlidir. Çünkü terle kaybedilen su çok hızlı bir şekilde yerine konulmazsa, performans olumsuz etkilenir.
64. Sıcak su ve soğuk su arasındaki tek fark, mideyi terk etme hızıdır. Sıcak su midede 80 dakika kalır, soğuk su ise 20 dakika içinde vücudu terk eder. Sıcak su ile yağların erimesi söz konusu değildir. Ancak düşük kalorili diyetlerde midede tokluk oluştursun diye sıkça önerilir.
65. Su böbrek fonksiyonları, kan dolaşımı, vücut ısı dengeniz, besinlerin taşınması ve atık maddelerin atılması için çok önemlidir.
66. Evde su kesildiğinde temizlik yapamadığınız gibi, yeterli su içmezseniz vücudunuzun da kendi temizliğini yapamadığını unutmayın. Her gün en az 2 litre su içmeyi alışkanlık haline getirin. Bunu yeme günlüğünüze kaydedin ve istikrarlı olmaya çalışın.
67. Vücudunuza iyi davranın! Hep başkalarına verdiğimiz sözleri yerine getirmek için çabalarız. Oysa kendimize verdiğimiz sözleri hep atlarız… Lütfen kendinize söz verin ve gerçekten kendinize iyi bakın.
68. Sigara içenlerin içmeyenlere göre daha fazla osteoporoz riski vardır. Ayrıca sigara içen kişilerde menopoza daha erken girme riski de önemlidir. Eğer sigara içiyorsanız, bırakmak için kendinize zaman belirleyin ve kendinizi bu karara hazırlayın.
69. Fazla miktarda (günlük 100 ml’den fazla) alkol tüketen kişilerde osteoporoza yakalanma riski daha yüksektir. Aşırı alkol tüketimi ile kalsiyum emilimi azalır, atılımı ise artar.
70. Sütü çiğ içmeyin. Çünkü bu şekilde vücudunuza zararlı mikroplar alırsınız. Süt kabardıktan sonra karıştırılarak, 4-5 dakika kaynatılıp, hemen soğutulmalıdır. Bu şekilde pişirdiğiniz sütü, cam kavanozda, buzdolabında, 1-2 gün saklayabilirsiniz.
71. Salata posa için iyi bir kaynaktır. Ancak soslarına dikkat edin. 2 yemek kaşığı sezar sos yaklaşık 120- 150 kalori içerir. Bu da yaklaşık olarak 2 dilim ekmek enerjisine eşittir.
72. Yulafa beslenmenizde yer verin. İçerdiği lif ve beta-glukan ile bağışıklık sisteminizi korur, tokluk hissinin artmasına yardımcı olur.
73. Meyve suyu yerine meyvenin kendisini yemeyi tercih edin. Özellikle kabuklu yenebilen meyveleri soymayın. Böylece lif alımınızı artırabilirsiniz. Ancak soymadan yemeyi tercih ettiğiniz meyveleri çok iyi yıkamalısınız.
74. Kahvaltıyı atlamayın. Çünkü kahvaltı posa bakımından oldukça zengin çeşitlerle doludur.
75. Şişmanlık, doğru beslenme alışkanlığı kazanılmadığında tekrar ortaya çıkabilir. Tedaviye yönelik her uygulama, aslında “yaşam biçimini değiştirme” temeline dayalı olmalıdır, yani hedef yine sürdürülebilir olan “iyi yaşam” tarzı.


Kaynak:http://www.elele.com.tr/




Buraya tıklayarak beni GFC takibine alabilirsiniz ve beni Instagram, Twitter gibi sosyal medya hesaplarımdan takip etmeyi unutmayın !

Yorumlarınızı bekliyorum :) Sevgilerimle
Paylaş:
Devamını Oku